BUGÜN 1 MAYIS…
İşçinin emekçinin bayramı…
Hepimiz birer emekçiyiz aslında…
Gazetecisi, maden işçisi, öğrencisi, tekstilcisi, işportacısı, ayakkabı boyacısı, mavi yakalısı, beyaz yakalısı, öğretmeni, doktoru, avukatı, memuru, mühendisi, muhasebecisi…
Anne-baba olmak da bir emekçiliktir yeni bir nesil ve yeni bir dünya üretmektir aslında.
Türkiye’deki tüm emekçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü kutlu olsun.
Soma’da kaybettiğimiz maden işçileri gibi birçok iş ”cinayetleri”nde ve emek katliamlarında hayatını kaybeden emekçilerimizi saygı ve rahmetle anıyoruz.
İşçi bayramı diyoruz ya…
1 Mayıs Emek ve Dayanışma günü diyoruz ya…
Bir şeyi fark edemiyoruz…
O da…
Türkiye’nin artık Dünya devleriyle üretimde rekabet edemiyor oluşu…
Matbaaya gidiyorsun… Makineyi Avrupa’dan, kağıdı Çin’den aldığını fark ediyorsun.
İşçi sınıfı ile burjuva arasındaki eşitsizlik sorunu hepimizin bildiği bir şey ama artık ara eleman dahi bulunamıyor. Patron da dertli, işçi de dertli.
Tarım desen, hayvancılık desen her şeyi ithal etmeye başladık.
Türkiye sadece bir inşaat ve beton cenneti olarak gözümüze çarpıyor.
Gelecek desek? Eğitim desek?
Köy Enstitülerinin kapatılmasıyla Türkiye’de ”gelecek” sorgulayamaz, üretemez hale getirilmiş.
Köy Enstitüleri zamanın Google’ı idi. Hangi alanda uzmanlaşmak istiyorsa öğrenci o alanda öğrenciyi uzmanlaştıran ve çok fonksiyonlu, vizyon sahibi bir nesil yetiştiren bir kuruluştu.
1954’de kapatıldı…
Belki de Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yapılan en büyük hatalardan biriydi.
Dünya Elon Musk, Steve Jobs, Mark Zuckerberg yerine bir Türk’ü konuşuyor olabilirdi.
Türkiye’de uzay ile ilgili geniş çalışmalar bile yapılabilirdi.
Türkiye’nin refah seviyesi kat kat artmış olabilirdi.
Özgür düşüncenin, sorgulamanın ve üretmenin getirmiş olduğu vizyon ile yetişen yeni nesiller Türkiye’yi çok farklı noktalara getirebilirdi.
Dünya’da makineleşmeyle birlikte insan gücüne emeğe olan ihtiyaç azalmış, bu teknolojileri kullanabilen teknik elemanlara ihtiyaç çoğalmıştır.
Dünya bugün bize gelecekte işçi sınıfının yerini yapay zekaların alacağını göstermiş oluyor.
Dünya devleri Endüstri 4.0 devriminin öncülüğünü yaparken Türkiye ne yapıyor diye baktığımızda ise Türkiye çocuklara ezberlemeyi öğretiyor, sorgulamayı öğretmiyor.
Sorgulayarak üreten Köy Enstitüleri’nin Türkiye’sinden, çocukları SBS-TEOG-YGS-LYS-YKS gibi birçok sınav maratonunda yarıştıran üniversiteyi bitirene kadar ezberleten ama asla öğretmeyen bir eğitim ile başbaşa bırakan bir Türkiye’ye…
Bu sınav maratonlarında Türkiye’deki gençlerin Matematik ve Fen Bilimleri ortalamalarına baktığımızda ise içler acısı. Bunun sebebini Türkiye’de eğitime yönelik yatırımlara bakarak çok net anlayabiliyoruz.
Üstelik köklü üniversiteler de bölünmek isteniyor. İstanbul Üniversitesi gibi öğrencisi, akademisyeni ve mezunuyla bir bütün olan kurumların parçalanıp yeni üniversiteler bile kurulmak istendi. Özel üniversitelerin arttırılması, yeni devlet üniversitelerinin kurulması ve köklü üniversitelerin parçalanmasıyla vizyon sahibi bir nesil yetiştirilemez.
Üretim mekanizmalarını geliştirecek, üretime katkı sağlayacak bir nesil yerine tüketen, sorgulamayan ve 1 günlük hafızayla yaşayan bir nesil yetişiyor.
İnşaat ve beton cenneti Türkiye’de eşitsizliğin çözümü pastayı eşit şekilde bölmek değil, pastayı büyütmektir.
Serbest piyasa ekonomisinin işlemediği, rekabet ortamının olmadığı ve her gelen iktidarın kendi yandaş sermayesini büyütüp kolladığı bir ekonomiye sahip ülkede girişim de olmaz, vizyon da olmaz, işçi sınıfı da olmaz. Bugün en büyük sorun üretemiyor oluşumuz…
Türkiye’de bir şeyler yapan, yapmak isteyen birçok genç var. Ama bu gençlerin doğru düzgün bir mentörlüğü yok. Girişimlere yeterli destek verilmiyor, verilemiyor. Üniversitelerdeki imkanlar oldukça kısıtlı. Üstelik yeni üniversiteler açarak, köklü üniversiteleri bölerek Türkiye’nin ekonomisi büyür sanıyorlar. Türkiye’nin bugün her noktasında bir teknokent, Anadolu’nun her coğrafyasında gerçek bir ilim yuvası olsaydı eğer nasıl olurdu? Hiç düşündük mü?