Küçüklüğümde ; bayramın gelmesini dört gözle beklerdim. Bayramlar ; çocukluğumuzda elbise demekti, bir gün öncesinden baş ucuna tamda yastığının kenarına konulan ayakkabı demekti. Sabahın köründe, şafak sökmeden Bayram namazına gitmekti. Namaz bitiminde dışarıda sıralanmış yaşlılarımızın elini öpmekti.
Geniş bir aileye mensup olduğumuz için genellikle Kurbanda büyükbaş hayvan keserdik. Fakat işlem süresi uzun sürdüğü için Babam ; erkende küçükbaş hayvan keserdi ve şu kelimeyi kullanırdı “ Buyurun dostlar buyurun Halil İbrahim sofrasına” böylelikle sokağımızdan geçen herkes ama herkes Allah-u Tealanın emri ile yerine gelen kurbanımızdan nasibini alırdı. Diğer kurbanda kesilince, o dönemler evlerimizde meşhur olan bakır bakraçlar veya yöremizde kullanılan bakır leğenler devreye girerdi. Rahmetli Annem hemen etlerin taksimini yapar. Bende kurban kesemeyen komşularımızın evinin yolunu tutardım. Bayramın amacı buydu. Tıpkı geçmişte yaşayan toplumumuzun uyguladığı bir yardımlaşma modeliydi bayramlar. Hani diyoruz ya “ Nerede o eski Bayramlar” aslında bunu düzeltmek bizim elimizde. O eski bayramları yaşatmak bizim elimizde.
Unutmayalım yastığının kenarın ayakkabı olmasını bekleyen yüzlerce evladımız var. Bir kısmımız mangal yaparken, dumanının kokusunu alıp keşke bizim soframızda da olsa diyen aileler var. Uzaklarda da olsanız bayramlaşma hasreti duyan aileleriniz, akrabalarınız var. Yaşlandığı için gerek bakıma muhtaç, gerekse yalnız bırakılmış; Huzur evlerinde bekleyen vatandaşlarımız var.
Gelin farkındalık yapalım ve eski bayramlara geri dönelim. İnsanları arayalım, hal hatır soralım. Bayramlaşalım, el öpelim, tanımadıklarımızla selamlaşıp, sohbet edelim. Kısacası ayağı tökezleyene baston olalım. Mukaddes kitabımızın emrini yerine getirelim “ YARDIMLAŞALIM” ve Bayramı Bayram gibi yaşayalım.
Şimdiden tüm toplumumuzun ve İslam coğrafyasının Kurban Bayramını kutluyor. Sağlık ve afiyetler diliyorum.
A.Şevki KARATAŞ
İşadamı & siyasetçi yazar